"Omurgalılardan çok daha fazla omurgasız türü vardır. 1988'de, uzmanların yardımıyla hazırlanmış bir literatür dökümünden yola çıkarak toplam 42.580 omurgalı türünün bilimsel olarak tanımlandığı tahmininde bulundum. Bunlardan 6300'ü sürüngen, 9040'ı kuş, 4000'i memeliydi. Buna karşılık, 990.000 omurgasız türü tanımlanmıştır, bunlardan 290.000'i kınkanatlıdır - yalnız bu bile bütün omurgalıların sayısının yedi katıdır. Son tahminler yeryüzündeki omurgasız türlerinin sayısının 10 milyon, hatta daha fazla olduğu yolundadır.
Omurgasızların neden bu kadar çeşitli olduklarını tam olarak bilmiyoruz, ama ayırt edici özelliklerinin, küçük boyutları olduğu düşüncesi yaygındır. Yaşam alanları da aynı şekilde küçüktür, bu yüzden de çevreyi uzmanlaşmış canlıların bir arada yaşayabilecekleri pek çok daha küçük alana bölebilirler. Mikroalanlarda yaşayan böylesi uzmanlaşmış canlılar arasında benim en sevdiğim örnek ordu karıncalarının gövdelerinde yaşayan akarlardır: Bunların bir türü sadece asker kastının çenelerinde bulunur, orada oturup ev sahibinin ağzından beslenir; bir başka türü sadece asker kastının arka ayaklarında bulunur, kan emerek yaşar; buna benzer çeşitli tuhaf örnekler vardır.
Omurgasızların bu kadar çeşitli olmasının bir başka muhtemel sebebi bu küçük hayvanların eskilikleridir, böylece çevreyi keşfetmek için daha fazla zaman bulmuşlardır. İlk omurgasızlar Kambriyen öncesinde, en azından 600 milyon yıl önce ortaya çıkmışlardır. Omurgasız filumlarının çoğu yaklaşık 500 milyon yıl önce, yani omurgalılar sahneye çıkmadan önce gelişimlerini tamamlamıştı.
Omurgasızlar sırf kütleleriyle bile dünyanın hakimidirler. Örneğin Brezilya Amazonundaki Manaus yakınlarında bir tropik yağmur ormanında, her hektarda bir iki düzine kuş ve memeli ama bir milyardan fazla omurgasız bulunur, bunların büyük çoğunluğu akarlar ve yaykuyruklardır. Bir hektarda yaklaşık 200 kilo kuru hayvan dokusu vardır, bunun yüzde 93'ünü omurgasızlar oluşturur. Sadece karıncalar ve termitler bu biyokütlenin üçte birini oluşturur. Tropik bir ormanda, aslına bakarsanız diğer karasal yaşam alanlarının çoğunda, yürüdüğünüzde veya bir mercan resifinin üzerinde, tuzlu veya tuzsuz bir suda yüzdüğünüzde gözünüze daha çok omurgalılar çarpabilir -biyologlar araştırma imgenizin büyük hayvanlar üzerine kurulu olduğunu söyleyecektir- ama esasında omurgasız bir dünyayı seyrediyorsunuzdur.
Omurgalıların yeryüzünü değiştirdiği ve sarstığı, bitki örtüsünü tükettiği, ormanda patikalar açtığı ve enerjinin çoğunu tükettiği yaygın bir yanılsamadır. Büyük otobur memeli sürülerinin kol gezdiği Afrika otlakları gibi birkaç ekosistem için bu doğru olabilir. Son birkaç yüzyılda, bitkilerin depoladığı güneş enerjisinin yüzde 40'ını çeşitli biçimlerde kendine mal eden kendi türümüz açısından da kesinlikle doğrudur. Dünya'nın hassas çevresi için bizi bu kadar tehlikeli kılan da budur. Ama Dünya'nın çoğu yerinde insan olmayan omurgalılardan çok omurgasızlar yeryüzünü değiştirir ve sarsar. Örneğin Orta ve Güney Amerika'da asıl bitki tüketicileri, geyiklerden, kemirgenlerden, kuşlardan ziyade yaprakkesen karıncalardır. Tek bir kolonisi milyonlarca işçi barındırır. Yemek toplayıcılar ağaç yapraklarını, çiçekleri ve bunların etli saplarını kesebilmek için her yönde 100 metreden fazla yol kat ederler. Olgunluğa ermiş tipik bir koloni her gün yaklaşık 50 kilo taze bitki toplar, bu ortalama bir ineğin yediğinden fazladır. İşçiler toprağın 5 metre kadar altına uzanan dikey koridorlar ve odalar kazarlar. Yaprakkesenler ve diğer karınca türleri, bakteriler, mantarlar, termitler ve akarlarla birlikte ölü bitkilerin çoğunu işler ve besleyici maddeleri bitkilere geri döndürerek büyük tropik ormanları hayatta tutar.
Dünya'nın diğer bölgelerinde de aynı durum söz konusudur. Mercan resifleri sölenterelerin gövdelerinden oluşmuştur. Açık denizlerde en bol bulunan hayvanlar kopepodlar, yani planktonların bir kısmını oluşturan eklembacaklı kabuklulardır. Derin deniz tabanındaki çamurda, yukarıdaki ışıklı bölgelerden aşağı süzülen tahta parçalarıyla, ölü hayvanlarla ve birbirleriyle beslenen çeşit çeşit yumuşakçalar, kabuklular ve başka küçük yaratıklar vardır.
Aslına bakılırsa bizim omurgasızlara ihtiyacımız vardır ama onların bize ihtiyacı yoktur. İnsanoğlu yarın yok olsa Dünya'daki yaşam pek fazla bir değişiklik olmaksızın devam eder. Gaia, yani Dünya üzerindeki hayat bütünü, kendini tedavi etmeye ve 100.000 yıl öncesinin zengin çevre durumuna geri dönmeye koyulur. Ama omurgasızlar yok olacak olsa insanoğlu birkaç aydan fazla dayanamaz. Balıkların, ikiyaşayışlıların, kuşların ve memelilerin çoğu hemen hemen aynı anda yok olur. Sonra bütün çiçekli bitkiler, onlarla birlikte de ormanların çoğunun fiziksel yapısı ve diğer karasal yaşam alanları yok olur. Toprak bozulur. Ölü bitkiler yığılıp kurudukça ve böylece besin zinciri kanalları daralıp tıkandıkça diğer karmaşık bitki formları ve onlarla birlikte omurgalılardan geriye son kalanlar da yok olacaktır. Geri kalan mantarlar da, muazzam bir nüfus patlaması yaşadıktan sonra silineceklerdir. Birkaç on yıl içinde Dünya bir milyar yıl önceki haline dönecek, bakterilerden, alglerden ve bir iki basit çokhücreli bitkiden ibaret olacaktır.
Dünyayı döndüren bu küçük yaratıklar bizi kendilerine tümüyle bağımlı kılan bu işlevlere ek olarak, bize bir de sınırsız bir bilimsel keşif ve doğal hayranlık kaynağı sunmaktadırlar. En çıplak çöller haricinde nerede elinize iki avuç toprak alsanız karıncalar ve yaykuyruklardan tardigradlar ve rotiferlere, gözle görülebileninden mikroskobiğine binlerce omurgasız hayvanla yüz yüze gelirsiniz. Elinizde tuttuğunuz türlerin çoğunun biyolojisi bilinmemektedir: Ne yedikleri, neye yem oldukları, hayat döngülerinin ayrıntıları hakkında belli belirsiz bir fikrimiz vardır, biyokimyaları ve genetikleri hakkındaysa muhtemelen hiçbir şey bilmeyiz. Bazı türlerin büyük olasılıkla bilimsel bir isimleri bile yoktur. Herhangi birinin var olabilmemiz için ne kadar önemli oluğuna dair bir fikrimiz yoktur. Onlar üzerinde yapılacak araştırmalar kuşkusuz insanlık yararına kullanılabilecek yeni bilim ilkeleri öğretecektir bize. Her biri kendi başına büyüleyicidir. İnsanlar sadece büyüklükten bu kadar etkilenmeselerdi bir karıncaya bir gergedandan daha fazla hayran olurlardı.
Omurgasızların korunmasına önem verilmeli. Şaşırtıcı bollukları ve çeşitlilikleri, bizi asla zarar görmeyeceklerini düşünmeye itmemeli. Tam aksine, onların türleri de en az kuşlar ve memeliler kadar insan müdahalesiyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Peru'da bir vadi veya Pasifik'te bir ada doğal bitki örtüsünden mahrum bırakıldığında, muhtemelen pek çok kuş türü ve düzinelerce bitki türü yok olacaktır. Bu trajedinin farkındayız ama yüzlerce omurgasız türünün de yok olacağını kavramaktan aciziz."
Doğanın Gizli Bahçesi - Edward O. Wilson
Tubitak Popüler Bilim Kitapları
Omurgasızların bu kadar çeşitli olmasının bir başka muhtemel sebebi bu küçük hayvanların eskilikleridir, böylece çevreyi keşfetmek için daha fazla zaman bulmuşlardır. İlk omurgasızlar Kambriyen öncesinde, en azından 600 milyon yıl önce ortaya çıkmışlardır. Omurgasız filumlarının çoğu yaklaşık 500 milyon yıl önce, yani omurgalılar sahneye çıkmadan önce gelişimlerini tamamlamıştı.
Omurgasızlar sırf kütleleriyle bile dünyanın hakimidirler. Örneğin Brezilya Amazonundaki Manaus yakınlarında bir tropik yağmur ormanında, her hektarda bir iki düzine kuş ve memeli ama bir milyardan fazla omurgasız bulunur, bunların büyük çoğunluğu akarlar ve yaykuyruklardır. Bir hektarda yaklaşık 200 kilo kuru hayvan dokusu vardır, bunun yüzde 93'ünü omurgasızlar oluşturur. Sadece karıncalar ve termitler bu biyokütlenin üçte birini oluşturur. Tropik bir ormanda, aslına bakarsanız diğer karasal yaşam alanlarının çoğunda, yürüdüğünüzde veya bir mercan resifinin üzerinde, tuzlu veya tuzsuz bir suda yüzdüğünüzde gözünüze daha çok omurgalılar çarpabilir -biyologlar araştırma imgenizin büyük hayvanlar üzerine kurulu olduğunu söyleyecektir- ama esasında omurgasız bir dünyayı seyrediyorsunuzdur.
Omurgalıların yeryüzünü değiştirdiği ve sarstığı, bitki örtüsünü tükettiği, ormanda patikalar açtığı ve enerjinin çoğunu tükettiği yaygın bir yanılsamadır. Büyük otobur memeli sürülerinin kol gezdiği Afrika otlakları gibi birkaç ekosistem için bu doğru olabilir. Son birkaç yüzyılda, bitkilerin depoladığı güneş enerjisinin yüzde 40'ını çeşitli biçimlerde kendine mal eden kendi türümüz açısından da kesinlikle doğrudur. Dünya'nın hassas çevresi için bizi bu kadar tehlikeli kılan da budur. Ama Dünya'nın çoğu yerinde insan olmayan omurgalılardan çok omurgasızlar yeryüzünü değiştirir ve sarsar. Örneğin Orta ve Güney Amerika'da asıl bitki tüketicileri, geyiklerden, kemirgenlerden, kuşlardan ziyade yaprakkesen karıncalardır. Tek bir kolonisi milyonlarca işçi barındırır. Yemek toplayıcılar ağaç yapraklarını, çiçekleri ve bunların etli saplarını kesebilmek için her yönde 100 metreden fazla yol kat ederler. Olgunluğa ermiş tipik bir koloni her gün yaklaşık 50 kilo taze bitki toplar, bu ortalama bir ineğin yediğinden fazladır. İşçiler toprağın 5 metre kadar altına uzanan dikey koridorlar ve odalar kazarlar. Yaprakkesenler ve diğer karınca türleri, bakteriler, mantarlar, termitler ve akarlarla birlikte ölü bitkilerin çoğunu işler ve besleyici maddeleri bitkilere geri döndürerek büyük tropik ormanları hayatta tutar.
Dünya'nın diğer bölgelerinde de aynı durum söz konusudur. Mercan resifleri sölenterelerin gövdelerinden oluşmuştur. Açık denizlerde en bol bulunan hayvanlar kopepodlar, yani planktonların bir kısmını oluşturan eklembacaklı kabuklulardır. Derin deniz tabanındaki çamurda, yukarıdaki ışıklı bölgelerden aşağı süzülen tahta parçalarıyla, ölü hayvanlarla ve birbirleriyle beslenen çeşit çeşit yumuşakçalar, kabuklular ve başka küçük yaratıklar vardır.
Aslına bakılırsa bizim omurgasızlara ihtiyacımız vardır ama onların bize ihtiyacı yoktur. İnsanoğlu yarın yok olsa Dünya'daki yaşam pek fazla bir değişiklik olmaksızın devam eder. Gaia, yani Dünya üzerindeki hayat bütünü, kendini tedavi etmeye ve 100.000 yıl öncesinin zengin çevre durumuna geri dönmeye koyulur. Ama omurgasızlar yok olacak olsa insanoğlu birkaç aydan fazla dayanamaz. Balıkların, ikiyaşayışlıların, kuşların ve memelilerin çoğu hemen hemen aynı anda yok olur. Sonra bütün çiçekli bitkiler, onlarla birlikte de ormanların çoğunun fiziksel yapısı ve diğer karasal yaşam alanları yok olur. Toprak bozulur. Ölü bitkiler yığılıp kurudukça ve böylece besin zinciri kanalları daralıp tıkandıkça diğer karmaşık bitki formları ve onlarla birlikte omurgalılardan geriye son kalanlar da yok olacaktır. Geri kalan mantarlar da, muazzam bir nüfus patlaması yaşadıktan sonra silineceklerdir. Birkaç on yıl içinde Dünya bir milyar yıl önceki haline dönecek, bakterilerden, alglerden ve bir iki basit çokhücreli bitkiden ibaret olacaktır.
Dünyayı döndüren bu küçük yaratıklar bizi kendilerine tümüyle bağımlı kılan bu işlevlere ek olarak, bize bir de sınırsız bir bilimsel keşif ve doğal hayranlık kaynağı sunmaktadırlar. En çıplak çöller haricinde nerede elinize iki avuç toprak alsanız karıncalar ve yaykuyruklardan tardigradlar ve rotiferlere, gözle görülebileninden mikroskobiğine binlerce omurgasız hayvanla yüz yüze gelirsiniz. Elinizde tuttuğunuz türlerin çoğunun biyolojisi bilinmemektedir: Ne yedikleri, neye yem oldukları, hayat döngülerinin ayrıntıları hakkında belli belirsiz bir fikrimiz vardır, biyokimyaları ve genetikleri hakkındaysa muhtemelen hiçbir şey bilmeyiz. Bazı türlerin büyük olasılıkla bilimsel bir isimleri bile yoktur. Herhangi birinin var olabilmemiz için ne kadar önemli oluğuna dair bir fikrimiz yoktur. Onlar üzerinde yapılacak araştırmalar kuşkusuz insanlık yararına kullanılabilecek yeni bilim ilkeleri öğretecektir bize. Her biri kendi başına büyüleyicidir. İnsanlar sadece büyüklükten bu kadar etkilenmeselerdi bir karıncaya bir gergedandan daha fazla hayran olurlardı.
Omurgasızların korunmasına önem verilmeli. Şaşırtıcı bollukları ve çeşitlilikleri, bizi asla zarar görmeyeceklerini düşünmeye itmemeli. Tam aksine, onların türleri de en az kuşlar ve memeliler kadar insan müdahalesiyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Peru'da bir vadi veya Pasifik'te bir ada doğal bitki örtüsünden mahrum bırakıldığında, muhtemelen pek çok kuş türü ve düzinelerce bitki türü yok olacaktır. Bu trajedinin farkındayız ama yüzlerce omurgasız türünün de yok olacağını kavramaktan aciziz."
Doğanın Gizli Bahçesi - Edward O. Wilson
Tubitak Popüler Bilim Kitapları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder